GÜZEL AHLAK VE ERDEMLİLERİN BULUŞMA NOKTASI...
   
  Hüseyin ÇOLAK & KÜLTÜR - EDEBİYAT VE EĞİTİM SİTESİ
  Şiirlerin Dili
 

       AĞIT

Yorgun sesiyle bir kuş

Kuytu ormanında

Titriyor yalnızlık korkusuyla

Varlığını geceye rehin bırakmış

Diyor ki bana

İçimi ısıtan sözler bul

 

Şehzâdem ormanda kaybolmuş

Şimdi ben ne söylerim lâleye

Ey âvâre bulut

Nerededir gün ışığı

Ne zaman sabah olacak

Ne zaman yağacak yağmur

 

Ey yolcu bana künyemi oku

Kolum kanadım kırık

Çığlığım ol yosunlu sularda

Kurşunun kokusunu alıyorum

Ölümümle başlayacak hayat

Puslu bir sabahta

 

Ben ki bu bahçelerin

En son sesiyim bir daha duyulmayacak

Unutma gözlerimi

Geldim ve gidiyorum işte

Bırakarak yeni doğmuş çocuklara

O güzelim maviliği

 

Dallarında sükût olan bahçede

İşte ben orda mâsum yüzümle

Avcılardan ve ölümden bîhaber

Bedenim kaybolsa da

Yaşayacağım kaftan rengimle

Sulara bakıp sonsuza kadar

Mustafa ÖZÇELİK

BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 6

     Âlem-i İslâm'a rahmet su gibi
     Aksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Evleriniz cennet kokusu gibi

Koksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Zindan, “medrese”dir; gam, yayla size

Farkı yok bin yılın bir ayla size

Melekler yukardan gıptayla size

Baksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Uygur, Kazak, Kırgız, Azerî’nizden

Gitmesin gardaşlık nazarınızdan

Zalimler, zulmünü üzerinizden

Çeksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Süleyman esir de, Simon neden hür?

Hiç durma dünyanın yüzüne tükür..

Müslümanın sesi münafıktan gür

Çıksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Serilsin gönüller döşek misali

Patlasın sevgiler fişek misali

Hakikat, durmadan, şimşek misali

Çaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Haksızlık almasın Hak’kın yerini

Aşsın boyunuzdan aşkın derini

Kimi gözyaşını, kimi terini

Döksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Kök bir, dallar ayrı ki, İslâm bir gül

Afganistan bir gül, Türkistan bir gül

Vahdet bahçesine her insan bir gül

Diksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Mağdurlar, mazlumlar ersin felaha

Vuslata varanlar varsın bir daha

İrfan tohumunu gece, sabaha

Eksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Kandır zalimlerin zulüm çiçeği

Öldürür cehalet, ölüm çiçeği

Gençler yakasına ilim çiçeği

Taksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Şehide toprağın hürmet-i aşkı

Anadan fazladır şefkat-i aşkı

Rab’bim yüreklere ülfeti, aşkı

Soksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Hazreti Resul’ün nurlu katına

Gitmek isteyenler binsin atına

Küfrün saltanatı yerin altına

Çöksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

 

Ne makam, ne para olamaz ölçek...

“Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek

Bu mübarek sevda bizleri tek tek

Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. 

Abdurrahim KARAKOÇ


          BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 2


Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp

Çocukken gördüğüm bayramlar hani?

Mübarek elleri öpüp, koklayıp

Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?

 

Hani ya o özlem, hani ya o tad?

Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat

Haftalar öncesi her gün, her saat

Babamdan sorduğum bayramlar hani?

 

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?

Neşe paylaştığım öksüzler nerde?

Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?

Huzura erdiğim bayramlar hani?

 

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında

Can verir ırmağın dar yatağında

Arife gecesi yer yatağında

Üstüme serdiğim bayramlar hani?

 

Bayram demek takvimdeki yazı mı?

Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?

Açıp yüreğimi, yumup gözümü

Özüne girdiğim bayramlar hani?

 

Bayram af günüdür, barış günüdür

Bayramlar rahmete giriş günüdür

Bayram, Hak menzile varış günüdür

Gönlümü verdiğim bayramlar hani?

Abdurrahim KARAKOÇ

BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 1 

Güneş yükselmeden kuşluk yerine

Bir adam camiden döndü evine

Oturdu sessizce yer minderine

 

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı

Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..

 

Eli öpüldükçe içi burkuldu

Konuşmak istedi, dili tutuldu

Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu

 

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı

Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..

 

Düşündü kış yakın, evde odun yok

Tenekede yağ yok, çuvalda un yok

Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

 

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını

Adam “evet” dedi, sıktı dişini..

 

Çalışsa ne iş var, ne cepte para

Dağ oldu içinde büyüyen yara

Dikti gözlerini karşı duvara

 

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı

Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..

 

Döndürse yönünü herhangi dosta

Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta

Aylar, yıllar, günler erirken yasta

 

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı

Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı.. 


Abdurrahim KARAKOÇ



Yağmur

1.

Ben yağmuru hiç beklemeyen bir şehirdim
Sen bir akşamüstü habersizce geldin
Bilmezdim yağmuru hiç
Ama sen yağmur gibiydin..

Apansız vuruyordu uykularda bakışların
Apansız sırılsıklam oluyordum geçerken gözlerinden
Yağmuru bilmeyen bir şehirdim ben
Sokaklarımda beni böyle sevindiren
Bir aşkın hikayesi yoktu..

İşte her şey bugün oldu
Bir yaprak üşüyordu
Uçmaya hazırlanıyordu bir kelebek, kanatsız
İçimde adsız bir kadın ağlıyordu
Bir gelincik soluyor
Bir geyik ölüyordu..

Sen bana yağıyordun
Ben sana çiçekler vaad ediyordum
Ellerin binlerce vahşi menekşe
Dokunuşun hayata gelmenin diğer adıydı
Sendin içimdeki ayla güneşi tutup kaldıran
Bir yemindin sen yağmur,
Ölümü uykudan uyandıran..

Yağmur.. bu değil de neydi o zaman
Neydi karanlık rüyalardan akıp giden uçsuz aydınlık
İnsanın ruhuna değince acıtan
Acıtan ölümlü geyiklerin ölümsüz aşklarını
Yağmur.. bu değil de neydi o zaman..

2.

Ben seni unutmak için ne yalanlar uydurdum
Ne çok vurdu kıyılarıma bilmezsin kırık kalpler, hayaller..
Ben seni unutmak için elimi benden çektim
Gücüm olsaydı gidecektim
Karanlığa aydınlıklar armağan edecektim
Bir bahar gününe
Bir gelinciğe
Bir ölümün üstüne yeminler edecektim
Yeminler edecektim yağmurun böylesine
Böylesine bir günde inan ki gidecektim.. 

Artık gitmek için bir çift kanada ihtiyacım yok
Başımı çeviriyorum bana uzanan ellerden
Bir bırakıyorum, bir dalıyorum hayata öylesine
Öylesine.. ne varsa yaşanan senden başka
Tutuyorum, sarsıyorum, uyuşuyor ellerim
Devamını susarak eksik kelimelerin
Acıyı topluyorum takvim sayfalarından
Bıksam da yokluğumun vaz geçilmez tadından
Bıksam da içimde ağlayıp duran kadından
Kendime şarkılar yazıyorum yine de
Kimseye vermiyorum eski defterlerimi..

3.

Ah yağmur ah, sen olmasaydın
Sen olmasaydın
Ben olmasaydım
Aşk olmasaydı..
Yoktu belki olanlar, belki hiç olmamıştı
Ne sen beni vurmuştun, ne ben sana alınmış..
Yüreğimdeki şehri kimler kimler acıtmış..
Ne baharım vardı benim, ne bulut göklerimde
Eriyordu bir şehir yağmurun gözlerinde..
Bir yıldırım olsaydım üstüme düşecektim
Bir rüya olsaydım hiç kimselere görünmeden, gidecektim..
Bir yalan olsaydı yeminlerim yürekleri karartan
Üşümeseydim, gülmeseydim, kusmasaydım korkudan..
Eğer ben de içi acıyan, dudakları kuruyan,
Karanlıkta yolunu bulamayan..
Kısacası
Bir INSAN olmasaydım..
Toplayacağım valizler günahkar olmasaydı..
Bir dikişte içecektim avucumdaki zehri
Güzel günün ardından kopan deli zemheri
Gibi azgın perişan yollardan geçecektim
Avucumdaki zehri inan ki içecektim..

Yağmur başka yere yağıyor
Başka yere düşüyor yıldırımlar
Bende yağmurlara sığmayan bir yürek var..
Sen bunu bilmiyorsun!
Sen nasıl bir yağmursun!
Bakışların içimde yangınlar çıkarıyor
Ve sen içime isliyorsun bulanık bir su gibi..
Yağmur kapama gözlerini
Yağmur yüreğime yağ
Yağmur ellerimi ellerinin içine al,
Kapama gözlerini..
Bana eller verildi dokunmam için sana
Ağlamakli gözler verildi, ıslak
Bana sen gibi yakın
Bana sel gibi yasak düsler verildi..
Iki kere ikinin dört olmadığı
Ayin ve günesin hiç tutulmadığı bir yer verildi
Bana bir ben verildi
Bir de sen..
Bir de acılar verildi, çekmem için sen giderken..

4.

Ve ben koca bir şehir..
Ben bir nisan yüzüğü
Ben gelin olamamış genç kızların hiç açılmamış yüzüyüm..

Ben bir kör kuyu..
Ben bir kördüğüm..
Ben bir...
Gördüğün gibiyim iste!
Gözlerinin önünde öldürüyorum geceyi
Gözlerinin önünde yüreğime gökdelenler dikiyorum
Batan güne karşı dar ağaçları dikiyorum gönlüme..
Sen bana çok uzak
Sen bana çok yakın..
SEN başka şehirlerin kalbinde olmalıydın..

Ben sen olmasan bile gözlerini gördüm rüyalarımda
Bir sigara külüne ve bir tatil gününe yeminler ettim
Saçımı senin sevdiğin gibi kestim sen görmesen de
Sana ve ölüm üzerine dualar ettim
Ve rüyalar gördüm ikimizin yerine
Rüyalarda her şeyimi bitirdim
Şehri de yağmuru da yitirdim rüyalarımda..

Bir yağmura benzeyen gözlerini
Bir senden uzaklarda ölmeyi
Bir de INADINA GÜLMEYI unutmadım
Sen de beni unutma.. 

Mükerrem Suna Varol


*****************

ALLAH DERİM

           

Sırtımda, taşınmaz yükü göklerin;

Herkes koşar, zıplar, ben yürüyemem!

İsterseniz hayat aşını verin;

Sayılı nimetler bal olsa yemem!

 

Ey akıl,  nasıl da delinmez küfen?

Ebedi oluşun urbası kefen!

Kursa da boşluğa asma köprü, fen,

Allah derim, başka hiçbir şey demem!

Necip Fazıl KISAKÜREK

DUA  

Biz,kısık sesleriz... minareleri,

Sen,ezansız bırakma Allahım!

Ya çağır şurda bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allahım!

Mahyasızdır minareler... göğü de,

Kehkeşansız bırakma Allahım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allahım!

Bize güç ver... cihad meydanını,

Pehlivansız bırakma Allahım!

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma Allah'ım!

Bilelim hasma karşı koymasını,

Bizi cansız bırakma Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;

Ve vatansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!

Arif Nihat ASYA


DAĞLARIN  SÜLEYMANI

 
Sararmış yapraklar gibiyse zaman

Savurur insanı oradan oraya

İçine düşürür yelkovanları

Kahrına dökülür gül tomurcukları

Ve senin saçlarına düşen yıldızlar

Ayırır gündüzle geceyi

Uyandırır belki de erguvanları

Sarmaşıklar örer ağını

Dolanır dağların Süleyman’ı

Kuşların diline tercüman olur

Sonra sesi duyulur

Yavru kuşların

 

Ey balıkların sultanı

Ey yaralı ceylanlar sahibi

Sararmış yapraklar gibiyse zaman

Düşer her gün ömrü insanın

Biter kentlerin hükümdarı

Ve söner ışıkları gözlerin

İçine iner Azrail’in çığlığı

Böler zamanları mesafelerden

Ve bitirir bütün karanlıkları

Recep GARİP


ELLERİN

Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
Yalnızlık çalarken sirenlerini,
Sensiz duygular da anlamsız
Nasıl yığdın aramıza
Bunca dağı ovayı denizi
Ayaklarıma dolaşıyor göz yaşlarım
Özlem yine dizi dizi
Sular akmıyor
Karanfiller yakmıyor tenimizi.

Ben hüzün avcısıyım bilirsin
Bu yakınmalar kendime
Sen üstüne alınma
Yalnız da çoğaltırım gizi
Gece beni çağırıyor bak
Şimdi dalarım cadde sokak
Yüreğimde gecikmiş boşluk
Ellerimde ellerinin izi.

A. Kadir Bilgin


YAĞMUR


Yağmurla ıslanmış toprağın kokusunu

Bir kır çiçeğiyle paylaş

Anla ki ölüm hayatın ardında

Merhametli bir bûsedir

 

Seni sular öptü bunu bildin

Nice kıyamet dehlizlerinden geçip

Bir yol bularak Hallac’ın kaderine

Öldün öldün ve dirildin

 

Aşk ve hüzün hayatın kehâneti

Uzun günlerden sonra

Kül rengi bulutlardan

Hoyrat rüzgârlara işaretler veren

 

Duvarlar yıkıldı çıktı hazine

Safran kokuyor kıyılar

Kumsalda kalan kim

Kayalara vuran dalgalara aldanarak

 

Sus ve denize ışık yak

Duy içinden ve dışından

Ant içen ruhun sesini

Başlasın yokluğun âyini

 

İçinde bir âh yankılansın

Kapat hayatın penceresini

Yağmurda ıslanmış yüzünle

Bir eski zaman şarkısı gibi

Mustafa ÖZÇELİK



EY SEVGİLİ  


Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

Bütün sürgünlüklerim bir bak1ma bu sürgünün bir süreği

Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

Aşkın bu en onulmazından koparıp

Bir tuz bulutu gibi

Savuran yüreğime

Ah uzatma dünya sürgünümü benim

Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil

Ayaklarımdan belli

 

Lambalar eğri

Aynalar akrep meleği

Zaman çarpılmış atın son hayali

Ev miras değil mirasın hayaleti

Ey gönlümün doğurduğu

Büyüttüğü emzirdiği

Kus tüyünden

Ve kus südünden

Geceler ve gündüzlerde

İnsanlığa anıt gibi yükselttiği

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

Bütün şiirlerde söylediğim sensin

Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in

Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin

Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için

Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini

Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini

Ey gönüllerin en yumuşağı en derini

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta

Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında

Çatı katlarında bodrum katlarında

Gölgendi gecemi aydınlatan essiz lamba

Hep Kanlıca'da Emirgan'da

Kandilli'nin kurşuni şafaklarında

Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında

simdi onun birdenbire gelen sonbaharında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Ey çağdaş Kudüs (Meryem)

Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)

Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında

Köle gibi satıldım pazarlar pazarında

Günesin sarardığını gördüm Konstantin duvarında

Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında

Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında

Ölüm düşüncesinin beni sardığı su anda

Verilmemiş hesapların korkusuyla

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

 

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır

Ask celladından ne çıkar madem ki yar vardır

Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır

O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır

Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardır

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır

Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili


Sezai KARAKOÇ

    

KUŞ SESİ

Güneşi örttü bulut

Beni derin sulara saldı


Islandım, üstümde

Gecenin elbiseleri

Görmedi beni kendi aynasında

Yüzüne ay çarptı

Ben sularla kuşanarak

Bir kuşluk vaktinin kokusunu aldım


Geldiği gibi gitti akşam

Gitti bir iz bile bırakmadan


Ey kalbimin defterini bilen avcı

Duy içimdeki kırlangıç sesini

Âh bu ateş

Yüzümdeki toprak kokusu

Aczim çoğaldı

Ey avcı beni vur

Beni azalt

Ten bahçesinde

Cân görünsün istiyorum


Yeni bir dağ vurma kalbime

Cânı şerh et

Seni giyinip

Öyle çıkayım sabaha


Çünkü sen

Kâlbimin toprağında yeşeriyorsun

Tenhâ bir bahçede seni örüyorum

              Mustafa ÖZÇELİK

      KAR ALTINDA HÜZÜN DENEMESI


Dünyanın en uzun hüznü yağıyor

Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne

Kar yağıyor ve sen gidiyorsun

Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun

Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz

 

O insan ve tabiat çağını

 

Dön bana ve dinle

Kuşlar uçuşuyor içimde

 

Loş bir keman solosu gibi

Kuşların uçuştuğunu içimde

Dön bana ve dinle.

 

Karanlık denizlerin dibinde

Birtakım incilerin olduğunu

 

Birtakım incilere ve hatıralara

Neden bağlı olduğumuzu unutma.

 

Duy beni ve dinle

Denizler boğuşuyor içimde.

 

Unutma diyorum ama sen anla

Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.

Erdem BEYAZIT


HABER VERSEM TOPRAĞA

 

I


Bütün varım toplasam sonra varsam toprağa

Hepsin üstüne atsam ve savursam toprağa


Er geç basar bağrına sevgili gibi beni

Ne denli meydan okur gibi dursam toprağa


Elbet bilir uğruna niçin öldüğümüzü

Ve bir bir söyler bana bir gün sorsam toprağa


Anlatsam üzerinde ne olup bittiğini

Çıkar toprak olmaktan haber versem toprağa


Kimse karşı koymaz alır götürür bir bir

Çeker beni ne denli göğüs gersem toprağa


Uğraşıp biriktirip döksem alın terimi

Bir özgürlük evreni varıp kursam toprağa


II

Bütün varım toplasam sonra varsam toprağa

Senin çağınla olsam senle girsem toprağa


Senin doğduğunu ve geldiğini senin

Atılır yerden yere haber versem toprağa


Bulsam ve saptasam bir bir ayak izlerin

Öpsem öpsem ve sonra alnım vursam toprağa


Kutlu ayaklarındır değdi diye sevgili

Yalnız senin adına bir kapansam toprağa

 

İncinmesin diye sen taşlara dikenlere

Diz çöküp de önünde ve yakarsam toprağa

 

Osman Sarı
      
      AN GELİR


an gelir

paldır küldür yıkılır bulutlar

gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

o eski heyecan ölür

an gelir biter muhabbet

çalgılar susar heves kalmaz

şatârâbân ölür 

şarabın gazabından kork

çünkü fena kırmızıdır

kan tutar / tutan ölür

sokaklar kuşatılmış

karakollar taranır

yağmurda bir militan ölür 

an gelir

ömrünün hırsızıdır

her ölen pişman ölür

hep yanlış anlaşılmıştır

hayalleri yasaklanmış

an gelir şimşek yalar

masmavi dehşetiyle siyaset meydanını

direkler çatırdar yalnızlıktan

sehpada pir sultan ölür 

son umut kırılmıştır 

kaf dağı'nın ardındaki

ne selam artık ne sabah

kimseler bilmez nerdeler

namlı masal sevdalıları

evvel zaman içinde

kalbur saman ölür

kubbelerde uğuldar bâkî

çeşmelerden akar sinan

an gelir

-lâ ilâhe illallah-

kanunî süleyman ölür 

görünmez bir mezarlıktır zaman

şairler dolaşır saf saf

tenhalarında şiir söyleyerek

kim duysa / korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

saatlı bir bombadır patlar

an gelir

attilâ ilhan ölür

Attila İLHAN

   ÇOCUK

 

Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;

Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...

 

Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;

Karıncaya göz atsa "niçin, nasıl?" ve hayret...

 

Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;

Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.

 

Allah diyor ki:"Geçti gazabımı rahmetim!"

Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim...

 

Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!

Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın!


İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;
Çocukların kalbinde işler zaman rakkası...

Necip Fazıl KISKÜREK

     ANNE

Kan ter içinde gece

Kan ter içinde her yanım

Her yanım bu gece vurgun içinde

Kurşun yemişim, sürgün yemişim

Bu sana ilk gelişim

Vur emriyle düşmüşüm kapına

Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana

 

Yok elimde bir demet menekşe

Yok elimde sevdiğin gül şekeri

Yok işte sana bir şey

Bilmem ki ne demeli

Bir tek ağır yaralı özlemim

Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim

Anne benim, aç kapıyı

Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın

Ölmeyesin, bitmeyesin

Yürekyarısı gitmeyesin dediğin

Anne benim, aç kapıyı

İşte geldim, işte bu sana ilk gelişim

 

Hep senin için gökyüzünde bir evimiz olsun isterdim

Hep senin için bulutları isterdim

Ellerimi açtırıp dua ettirirken

O küçük evimizde sokulurken göğsüne her gece

Hani her gece sorduğumda

Anne babam nerde

Nerde kuşların dilinden anlayan adam

Ve menekşelerle konuşan adam

Nerde anne

Ve sen bastırıp bağrının kızılca kıyametine acını

Gelecek oğul, sen uyu şimdi

Baban gelecek bir yağmur gibi yağmurla

Rahmete boğacak yoksulluğumuzu derken

Ben uyur, düşümde

Senin için bir ev görürdüm gökyüzünde

Sen, babam, ben ve melekler

Ve melekler anne

Anne melekler

Önce babam sonra onlar terkettiler gecelerimizi

Ben de çekip gittiğimde

Yani oğulcuğun yani yürek yarın

İçinden geçen şarkın gittiğinde

Sen nasıl yaşadın anne

 

Kan ter içinde gece

Kan ter içinde her yanım

Her yanım bu gece vurgun içinde

Kurşun yemişim, sürgün yemişim

Bu sana ilk gelişim

Vur emriyle düşmüşüm kapına

Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana

 

Vakit yok artık

İstersen kalayım böylece

Ama bir kere öpseydim elinden

Ama bir kere sürseydim gözlerimi gözlerine yeniden

Yok elimde bir demet menekşe

Yok elimde sevdiğin gül şekeri

Yok işte sana bir şey

Bilmem ki ne demeli

Bir tek ağır yaralı özlemim

Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim

Anne benim, aç kapıyı

Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın

Ölmeyesin, bitmeyesin

Yürekyarısı gitmeyesin dediğin

Anne benim, aç kapıyı

İşte geldim, işte bu sana son gelişim

 

Üzülme, kapanıyor diye gözlerim

İşte gidiyorum vakit doldu

İşte kapanıyor gözlerim kapının önünde

Öğrettiğin gibi ellerimi kaldırıp gökyüzüne

Ve eğip başımı önüme dua ediyorum

Üzülme anne, vakit doldu

İşte şimdi bir oğlun oldu

Bir oğlun oldu anne 

Kan ter içinde gece

Kan ter içinde heryanım


İbrahim SADRİ


ANNELER VE ÇOCUKLAR   


Anne ölünce çocuk

Bahçenin en yalnız köşesinde

Elinde bir siyah çubuk

Ağzında küçük bir leke

 

Çocuk öldü mü güneş

Simsiyah görünür gözüne

Elinde bir ip nereye

Bilmez bağlayacağını anne

 

Kaçar herkesten

Durmaz bir yerde

Anne ölünce çocuk

Çocuk ölünce anne 

Sezai KARAKOÇ



 

 
 
  Bugüne kadar 19300 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol