Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp, koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?
Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi her gün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?
Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?
Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağın dar yatağında
Arife gecesi yer yatağında
Üstüme serdiğim bayramlar hani?
Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?
Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?
Abdurrahim KARAKOÇ
BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 1
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Aylar, yıllar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..
Abdurrahim KARAKOÇ
Yağmur
1.
Ben yağmuru hiç beklemeyen bir şehirdim
Sen bir akşamüstü habersizce geldin
Bilmezdim yağmuru hiç
Ama sen yağmur gibiydin..
Apansız vuruyordu uykularda bakışların
Apansız sırılsıklam oluyordum geçerken gözlerinden
Yağmuru bilmeyen bir şehirdim ben
Sokaklarımda beni böyle sevindiren
Bir aşkın hikayesi yoktu..
İşte her şey bugün oldu
Bir yaprak üşüyordu
Uçmaya hazırlanıyordu bir kelebek, kanatsız
İçimde adsız bir kadın ağlıyordu
Bir gelincik soluyor
Bir geyik ölüyordu..
Sen bana yağıyordun
Ben sana çiçekler vaad ediyordum
Ellerin binlerce vahşi menekşe
Dokunuşun hayata gelmenin diğer adıydı
Sendin içimdeki ayla güneşi tutup kaldıran
Bir yemindin sen yağmur,
Ölümü uykudan uyandıran..
Yağmur.. bu değil de neydi o zaman
Neydi karanlık rüyalardan akıp giden uçsuz aydınlık
İnsanın ruhuna değince acıtan
Acıtan ölümlü geyiklerin ölümsüz aşklarını
Yağmur.. bu değil de neydi o zaman..
2.
Ben seni unutmak için ne yalanlar uydurdum
Ne çok vurdu kıyılarıma bilmezsin kırık kalpler, hayaller..
Ben seni unutmak için elimi benden çektim
Gücüm olsaydı gidecektim
Karanlığa aydınlıklar armağan edecektim
Bir bahar gününe
Bir gelinciğe
Bir ölümün üstüne yeminler edecektim
Yeminler edecektim yağmurun böylesine
Böylesine bir günde inan ki gidecektim..
Artık gitmek için bir çift kanada ihtiyacım yok
Başımı çeviriyorum bana uzanan ellerden
Bir bırakıyorum, bir dalıyorum hayata öylesine
Öylesine.. ne varsa yaşanan senden başka
Tutuyorum, sarsıyorum, uyuşuyor ellerim
Devamını susarak eksik kelimelerin
Acıyı topluyorum takvim sayfalarından
Bıksam da yokluğumun vaz geçilmez tadından
Bıksam da içimde ağlayıp duran kadından
Kendime şarkılar yazıyorum yine de
Kimseye vermiyorum eski defterlerimi..
3.
Ah yağmur ah, sen olmasaydın
Sen olmasaydın
Ben olmasaydım
Aşk olmasaydı..
Yoktu belki olanlar, belki hiç olmamıştı
Ne sen beni vurmuştun, ne ben sana alınmış..
Yüreğimdeki şehri kimler kimler acıtmış..
Ne baharım vardı benim, ne bulut göklerimde
Eriyordu bir şehir yağmurun gözlerinde..
Bir yıldırım olsaydım üstüme düşecektim
Bir rüya olsaydım hiç kimselere görünmeden, gidecektim..
Bir yalan olsaydı yeminlerim yürekleri karartan
Üşümeseydim, gülmeseydim, kusmasaydım korkudan..
Eğer ben de içi acıyan, dudakları kuruyan,
Karanlıkta yolunu bulamayan..
Kısacası
Bir INSAN olmasaydım..
Toplayacağım valizler günahkar olmasaydı..
Bir dikişte içecektim avucumdaki zehri
Güzel günün ardından kopan deli zemheri
Gibi azgın perişan yollardan geçecektim
Avucumdaki zehri inan ki içecektim..
Yağmur başka yere yağıyor
Başka yere düşüyor yıldırımlar
Bende yağmurlara sığmayan bir yürek var..
Sen bunu bilmiyorsun!
Sen nasıl bir yağmursun!
Bakışların içimde yangınlar çıkarıyor
Ve sen içime isliyorsun bulanık bir su gibi..
Yağmur kapama gözlerini
Yağmur yüreğime yağ
Yağmur ellerimi ellerinin içine al,
Kapama gözlerini..
Bana eller verildi dokunmam için sana
Ağlamakli gözler verildi, ıslak
Bana sen gibi yakın
Bana sel gibi yasak düsler verildi..
Iki kere ikinin dört olmadığı
Ayin ve günesin hiç tutulmadığı bir yer verildi
Bana bir ben verildi
Bir de sen..
Bir de acılar verildi, çekmem için sen giderken..
4.
Ve ben koca bir şehir..
Ben bir nisan yüzüğü
Ben gelin olamamış genç kızların hiç açılmamış yüzüyüm..
Ben bir kör kuyu..
Ben bir kördüğüm..
Ben bir...
Gördüğün gibiyim iste!
Gözlerinin önünde öldürüyorum geceyi
Gözlerinin önünde yüreğime gökdelenler dikiyorum
Batan güne karşı dar ağaçları dikiyorum gönlüme..
Sen bana çok uzak
Sen bana çok yakın..
SEN başka şehirlerin kalbinde olmalıydın..
Ben sen olmasan bile gözlerini gördüm rüyalarımda
Bir sigara külüne ve bir tatil gününe yeminler ettim
Saçımı senin sevdiğin gibi kestim sen görmesen de
Sana ve ölüm üzerine dualar ettim
Ve rüyalar gördüm ikimizin yerine
Rüyalarda her şeyimi bitirdim
Şehri de yağmuru da yitirdim rüyalarımda..
Bir yağmura benzeyen gözlerini
Bir senden uzaklarda ölmeyi
Bir de INADINA GÜLMEYI unutmadım
Sen de beni unutma..
Mükerrem Suna Varol
*****************
ALLAH DERİM
Sırtımda, taşınmaz yükü göklerin;
Herkes koşar, zıplar, ben yürüyemem!
İsterseniz hayat aşını verin;
Sayılı nimetler bal olsa yemem!
Ey akıl, nasıl da delinmez küfen?
Ebedi oluşun urbası kefen!
Kursa da boşluğa asma köprü, fen,
Allah derim, başka hiçbir şey demem!
Necip Fazıl KISAKÜREK
DUA
Biz,kısık sesleriz... minareleri,
Sen,ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler... göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver... cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
Arif Nihat ASYA
DAĞLARIN SÜLEYMANI
Sararmış yapraklar gibiyse zaman
Savurur insanı oradan oraya
İçine düşürür yelkovanları
Kahrına dökülür gül tomurcukları
Ve senin saçlarına düşen yıldızlar
Ayırır gündüzle geceyi
Uyandırır belki de erguvanları
Sarmaşıklar örer ağını
Dolanır dağların Süleyman’ı
Kuşların diline tercüman olur
Sonra sesi duyulur
Yavru kuşların
Ey balıkların sultanı
Ey yaralı ceylanlar sahibi
Sararmış yapraklar gibiyse zaman
Düşer her gün ömrü insanın
Biter kentlerin hükümdarı
Ve söner ışıkları gözlerin
İçine iner Azrail’in çığlığı
Böler zamanları mesafelerden
Ve bitirir bütün karanlıkları
Recep GARİP
ELLERİN
Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
Yalnızlık çalarken sirenlerini,
Sensiz duygular da anlamsız
Nasıl yığdın aramıza
Bunca dağı ovayı denizi
Ayaklarıma dolaşıyor göz yaşlarım
Özlem yine dizi dizi
Sular akmıyor
Karanfiller yakmıyor tenimizi.
Ben hüzün avcısıyım bilirsin
Bu yakınmalar kendime
Sen üstüne alınma
Yalnız da çoğaltırım gizi
Gece beni çağırıyor bak
Şimdi dalarım cadde sokak
Yüreğimde gecikmiş boşluk
Ellerimde ellerinin izi.
A. Kadir Bilgin
YAĞMUR
Yağmurla ıslanmış toprağın kokusunu
Bir kır çiçeğiyle paylaş
Anla ki ölüm hayatın ardında
Merhametli bir bûsedir
Seni sular öptü bunu bildin
Nice kıyamet dehlizlerinden geçip
Bir yol bularak Hallac’ın kaderine
Öldün öldün ve dirildin
Aşk ve hüzün hayatın kehâneti
Uzun günlerden sonra
Kül rengi bulutlardan
Hoyrat rüzgârlara işaretler veren
Duvarlar yıkıldı çıktı hazine
Safran kokuyor kıyılar
Kumsalda kalan kim
Kayalara vuran dalgalara aldanarak
Sus ve denize ışık yak
Duy içinden ve dışından
Ant içen ruhun sesini
Başlasın yokluğun âyini
İçinde bir âh yankılansın
Kapat hayatın penceresini
Yağmurda ıslanmış yüzünle
Bir eski zaman şarkısı gibi
Mustafa ÖZÇELİK
EY SEVGİLİ
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bak1ma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kus tüyünden
Ve kus südünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan essiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
simdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Günesin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı su anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Ask celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Sezai KARAKOÇ
KUŞ SESİ
Güneşi örttü bulut
Beni derin sulara saldı
Islandım, üstümde
Gecenin elbiseleri
Görmedi beni kendi aynasında
Yüzüne ay çarptı
Ben sularla kuşanarak
Bir kuşluk vaktinin kokusunu aldım
Geldiği gibi gitti akşam
Gitti bir iz bile bırakmadan
Ey kalbimin defterini bilen avcı
Duy içimdeki kırlangıç sesini
Âh bu ateş
Yüzümdeki toprak kokusu
Aczim çoğaldı
Ey avcı beni vur
Beni azalt
Ten bahçesinde
Cân görünsün istiyorum
Yeni bir dağ vurma kalbime
Cânı şerh et
Seni giyinip
Öyle çıkayım sabaha
Çünkü sen
Kâlbimin toprağında yeşeriyorsun
Tenhâ bir bahçede seni örüyorum
Mustafa ÖZÇELİK
KAR ALTINDA HÜZÜN DENEMESI
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz
O insan ve tabiat çağını
Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.
Erdem BEYAZIT
HABER VERSEM TOPRAĞA
I
Bütün varım toplasam sonra varsam toprağa
Hepsin üstüne atsam ve savursam toprağa
Er geç basar bağrına sevgili gibi beni
Ne denli meydan okur gibi dursam toprağa
Elbet bilir uğruna niçin öldüğümüzü
Ve bir bir söyler bana bir gün sorsam toprağa
Anlatsam üzerinde ne olup bittiğini
Çıkar toprak olmaktan haber versem toprağa
Kimse karşı koymaz alır götürür bir bir
Çeker beni ne denli göğüs gersem toprağa
Uğraşıp biriktirip döksem alın terimi
Bir özgürlük evreni varıp kursam toprağa
II
Bütün varım toplasam sonra varsam toprağa
Senin çağınla olsam senle girsem toprağa
Senin doğduğunu ve geldiğini senin
Atılır yerden yere haber versem toprağa
Bulsam ve saptasam bir bir ayak izlerin
Öpsem öpsem ve sonra alnım vursam toprağa
Kutlu ayaklarındır değdi diye sevgili
Yalnız senin adına bir kapansam toprağa
İncinmesin diye sen taşlara dikenlere
Diz çöküp de önünde ve yakarsam toprağa
Osman Sarı
AN GELİR
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
Attila İLHAN
ÇOCUK
Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...
Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa "niçin, nasıl?" ve hayret...
Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;
Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.
Allah diyor ki:"Geçti gazabımı rahmetim!"
Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim...
Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!
Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın!
İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;
Çocukların kalbinde işler zaman rakkası...
Necip Fazıl KISKÜREK
ANNE
Kan ter içinde gece
Kan ter içinde her yanım
Her yanım bu gece vurgun içinde
Kurşun yemişim, sürgün yemişim
Bu sana ilk gelişim
Vur emriyle düşmüşüm kapına
Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana
Yok elimde bir demet menekşe
Yok elimde sevdiğin gül şekeri
Yok işte sana bir şey
Bilmem ki ne demeli
Bir tek ağır yaralı özlemim
Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim
Anne benim, aç kapıyı
Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın
Ölmeyesin, bitmeyesin
Yürekyarısı gitmeyesin dediğin
Anne benim, aç kapıyı
İşte geldim, işte bu sana ilk gelişim
Hep senin için gökyüzünde bir evimiz olsun isterdim
Hep senin için bulutları isterdim
Ellerimi açtırıp dua ettirirken
O küçük evimizde sokulurken göğsüne her gece
Hani her gece sorduğumda
Anne babam nerde
Nerde kuşların dilinden anlayan adam
Ve menekşelerle konuşan adam
Nerde anne
Ve sen bastırıp bağrının kızılca kıyametine acını
Gelecek oğul, sen uyu şimdi
Baban gelecek bir yağmur gibi yağmurla
Rahmete boğacak yoksulluğumuzu derken
Ben uyur, düşümde
Senin için bir ev görürdüm gökyüzünde
Sen, babam, ben ve melekler
Ve melekler anne
Anne melekler
Önce babam sonra onlar terkettiler gecelerimizi
Ben de çekip gittiğimde
Yani oğulcuğun yani yürek yarın
İçinden geçen şarkın gittiğinde
Sen nasıl yaşadın anne
Kan ter içinde gece
Kan ter içinde her yanım
Her yanım bu gece vurgun içinde
Kurşun yemişim, sürgün yemişim
Bu sana ilk gelişim
Vur emriyle düşmüşüm kapına
Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana
Vakit yok artık
İstersen kalayım böylece
Ama bir kere öpseydim elinden
Ama bir kere sürseydim gözlerimi gözlerine yeniden
Yok elimde bir demet menekşe
Yok elimde sevdiğin gül şekeri
Yok işte sana bir şey
Bilmem ki ne demeli
Bir tek ağır yaralı özlemim
Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim
Anne benim, aç kapıyı
Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın
Ölmeyesin, bitmeyesin
Yürekyarısı gitmeyesin dediğin
Anne benim, aç kapıyı
İşte geldim, işte bu sana son gelişim
Üzülme, kapanıyor diye gözlerim
İşte gidiyorum vakit doldu
İşte kapanıyor gözlerim kapının önünde
Öğrettiğin gibi ellerimi kaldırıp gökyüzüne
Ve eğip başımı önüme dua ediyorum
Üzülme anne, vakit doldu
İşte şimdi bir oğlun oldu
Bir oğlun oldu anne
Kan ter içinde gece
Kan ter içinde heryanım
İbrahim SADRİ
ANNELER VE ÇOCUKLAR
Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne
Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne
Sezai KARAKOÇ